Çoktandır doğa ile uyum içinde yaşamaya alışmıştı. Dağlardan denize dökülen akarsular nasıl delice akıyorsa, onun kanı da aydan aya az girintili vadilerden taşardı. O kanla birlikte ruhu da taşardı, yerinde duramaz coşardı. Buraya güzel gidecek şey kaşardı!

***İZİNLİ GÖRSELLERİ KULLANMAYA ÇALIŞIYORUM. KAYNAK BELİRTMEDEN KULLANDIĞIM VARSA LÜTFEN İLETİŞİME GEÇİN 🙂

Ama o silkindi ve gökyüzüne baktı. Gitmek istediği yıldızları göremese de dağınık bulutların arasında kocaman bir dolunay vardı. O kadar güzel görünüyordu ki hemen kendisiyle dolunay arasında bir bağ kurdu. ” Sen ben içinde, cümle alem dışında. Sen ben biçiminde, iyi ki varsın yanımda” dedi Ay’a, umarsızca; çünkü Duman dinliyordu o sırada.

Kafasını dumanla dolduran sözleri o an unutabileceğini, deyim yerindeyse, yaşanmamış sayabileceğini fark etti. Fakat o da ne! Deyim yerinde değildi! Gece vakti dolunay ile birlikte deyimi aramaya çıktı. Bu konuda danışılabilecek en güzel rehber Küçük Prens’ti.

c39d61e0c2f7fabb56bf456a0a440dc9

Ne de olsa o bir zamanlar şu karşıdaki gezegende yaşamıştı. Fakat, Küçük Prens’e ulaşamadılar çünkü o kapsama alanı dışındaydı. Biraz büyüdükçe zaten sivilceli bir ergen olup çıkmıştı. Söylentilere göre Alice ile gizlice harikalar diyarında buluşuyordu. Küçük haplarla bir büyüyor, bir küçülüyorlardı. Bir de şarkı tutturmuşlardı, yok beyaz şövalyeli kızıl kraliçeli. Prens de militarist midir nedir?! Ee adam pirens, bilmediğimiz bir ülkede tacın tek varisi.

When logic and proportion

Have fallen sloppy dead

And the White Knight is talking backwards

And the Red Queen’s “off with her head!”

Remember what the dormouse said;

Feed your head

Feed your head

Neys. Kahramanımız yine kala kala dolunay’a kaldı. Kendisi fena bir yol arkadaşı değildi. Arada rap de dinlese genel olarak müzik zevki olan bir varlıktı. Biraz melankolikti ama. “Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar” deyip duruyordu. Ne derdi vardı, hiç anlatamadı, hiç anlamadılar zaten. Belki hala yıllar önce onu dünya’dan ayıran göktaşına kızgındı, kim bilir. Bu konuda da rivayetler almış başını yürümüştü. Burada alınan baş ile ilgili lüzumsuz espriler yapılabilirdi ama şüphesiz ki her kim bunu yaptıysa kaybedenlerden olurdu.

subat-ayinda-dunyaya-dev-bir-asteroid-mi-carpacak-h1485465751-c4cced

Dönelim nesilden nesile aktarılan rivayetlere. Burada da acıklı bir aşk hikayesi yatıyor. Kalk yerine yat len! Bizim dolunay, göktaşı gelmeden önce dünya ile mutlu mutlu dönüyormuş. Bunu kıskanan, büyük ihtimal Venüs cadısı, tutmuş yanından geçen kuyruklu yıldız gibi bir şeyi, bi savurmuş, pat! Tam dünya’nın dolunay ile el ele tutuştuğu, cinselliğin afrikası olan bölgeye! Dolunay uzaya savrulmuş acıyla. Eski vatanını çok sevse de en çok dünya’dan ayrılmak koymuş ona. Dünya ise bir tarafı yenmiş elma gibi yamuk yumuk bir halde kalakalmış. Fakat zaman bu durur mu, akmaya devam etmiş. O esnada da dünya yavaş yavaş etrafında dönmeye başlamış. Yamukluğu biraz olsun düzelmiş, hatta kendini heybetli güneş’ten koruyacak manyetik kalkanı bile oluşturabilmiş. Dolunay ise dünya’yı kendini toparlarken gördükçe içten içe bozulmuş, hatta kırılmış ve dünya’ya ‘Sen anlamasan da kırıldım, bil istedim, hıh!’ demiş. Dünya da ‘Dönmeyip napıyım, benim fıtratım bu’ demiş. Dolunay da ‘Ben de döncem‘ demiş ve hareketine başlamış. Dolunay’ı kendi başına dönerken gören dünya bi tuhaf olmuş. Ne biliyim, böyle kıskanmak gibi de değil de, garip bi his işte. Birden ‘hüüüp’ diye çekesi gelmiş dolunay’ı, sonra ‘napıyorum ben ya’ deyip geri bırakmış. Dolunay da şaşırmış bu duruma: ‘Sen, hayırdır?’ demiş.  Dünya da bozuntuya vermemek için ‘Spor olsun diye her gün yapıyorum canım ya, kusura bakma‘ demiş. Dolunay başta bu saf açıklamaya inanmış ama gel zaman git zaman aralarındaki ilişki de sıradan bir hal almış.

s8m3l3image7

Bizim dolunay’ın bir rivayeti böyle ama hepsini anlatsak deyimi bulamayacağız. Yine de bir Venüs’e sormakta yarar var, diye düşündü kahramanımız. Dolunay Venüs’e küs olduğu için gelmek istemedi ama yine de yufka yüreği el vermedi ve gönülsüzce de olsa Venüs’e uzaktan kuru bi ‘meraba’ dedi. Ama Venüs’ün de hakkını yememek lazım. O her zaman göktaşından sorumlu olmadığını söyledi ve dolunay’ın dünya’dan ayrılması sonrasında dolunay’a hep mesaj attı, küs müyüz, diye. Dolunay’ın tabi o zaman halleri olduğu için hiç cevap vermeye yeltenmedi; çünkü onun suskunluğu asaletindendi. Koca Venüs’e kafa tutmak da kolay değildi, adının baş harfini zorla büyük harfle yazdıran biraz kaprisli bir varlıktı. Bütün bunlar bir yana nice kadın Venüs’te uyanmak için telef oldu, niceleri sürtünmeden aşınarak gezegenler arası toz ve gaz bulutuna karıştı.

Konuşmak için Venüs’e vardığında, kahramanımız pastalar böreklerle karşılandı. Gerçekten de vezir parmağı tatlısı pek meşhurdu. Venüs ona bazı deyimlerden oluşan bir liste verdi. Şunlar vardı:

Öfkesi kabarmak: (deyiminin anlamı) Çok öfkelenmek, aşırı derecede kızmak.

Öfkesi topuklarına çıkmak: Öfkesi kabarmak.

Öfkesini yenmek: İrade gücüyle öfkesini bastırmak.

Sinir harbi: Hareketlerle yada sözlerle sürekli olarak birbirini sinirlendirme.

Siniri (asabı) bozulmak: Sinirlenmek.

Sinirleri boşalmak: Sinirlenip kendini tutamayarak bağırmak, ağlamak yada gülmek.

Sinirleri gerilmek: Sinirlenmeye hazır bir durumda bulunmak.

Bu listedeki her bir deyimi yerine koyup denemeye karar verdi. Yerinde olmayanın hangisi olduğunu bulması gerekiyordu. Tam yedi taneydiler ve belki de bunun bir anlamı olmalıydı. Dolunay’a göğün yedi katıyla ilgisi olabilir mi, diye sordu. Dolunay buna alaycı bir şekilde güldü ve cevap vermedi.  Arada kızsa da dolunay’a, onun bu davranışını sineye çekti. Bu da garip bir deyimdi ve yerli yersiz kullanmamakta fayda vardı. Dolunay’ı severdi her şeye rağmen. En zor zamanlarında yanındaydı. Zamanı gelip kurt adama dönüşeceği zamanlar hemen tepede belirirdi ve sessizce ‘Ağrı kesicilerini yanına aldın mı?’ diye sorardı. Pek de kibardı hem. O bütün bunları düşünürken dolunay kenardan bağırdı: ‘Buldum!‘. Yedi taneden sadece bir tanesi farklı bir anlam içeriyordu: Öfkesini yenmek. Belki de ipucu buydu. Kahramanımız hemen deyimi kaptığı gibi yerine koydu. Ardından otobüslerdeki geçerli akbil sesi gibi bir ses çıktı.

sesbil

Sanırım başarmışlardı. Dolunay gururla diğerine baktı. ‘Seninle gurur duyuyorum, bir lanetli görevi daha başarıyla bitirdin, al sana benden bir toka. Böylece öfkeni yenmen gereken zamanlarda saçını toplayıp üzerindeki fazla ısıyı atmosfere verebilirsin. Dünya da o kadarına katlansın artık canıımm, ne güzel küresel küresel ısınırız, hahaha!’ dedi. Bu gerçekten tuhaf bir konuşmaydı. Belki de bunun şifrelerini çözmek için yeni bir maceraya atılmak gerekecekti.  Dolunay ise bulutlardan şalını üstüne örtmüş, çoktan yola koyulmuştu. Yıldızlara yakın olmak da çok güzeldi. Aklındaki bu düşünceler için kendi kendine içinden dünya’dan özür diledi çünkü yıldızlara olan sevdası bir başkaydı.  Dünya bunları hiç bilemeyecekti belki ama dolunay da olsa kendisine karşı dürüst olmak onun için önemliydi. Uzaktaki güneş’e göz kırptı, daha uzaktaki sirius ve diğerlerini selamladı ve gitti sallanan koltuğuna oturdu.

b18acf86eecde344af67db79c1368dc5_ppbn-designs-cute-moon-with-cute-moon-clouds-clipart_564-474