Kuzey Anadolu Fay Hattı’nı tanıyalım. Kendisi doğudan batıya adım adım geliyor. Geliyor demeyelim de göç ediyor daha çok. Doğu karanlık, doğuda hüzün var çünkü.

Bile bile bekliyoruz sonumuzu. Doğada hangi kanunun aksi ispatlanmandan ondan vazgeçilmiş? Gelecek işte doğudan. Marmara’ya demir attı bekliyor birilerini. Yolcusu gelse hepimizi oturduğumuz yerde titretecek. Harekete geçti mi bize ne olacağını kimse bilmiyor. İlginçtir, pek kimse de takmıyor. Korkuyorlar, korkuyu bekliyorlar ama o hikayedeki (Oğuz Atay yazmış, okuyuverin) huzursuzluk kimsede yok.

Herkes kendisine bir şey olmayacağından emin. Sarsıntı durduktan sonra da ‘Evet ben demiştim’ diyecekler büyük ihtimal. Etraflarında onları duyan olacak mı? Seslerini duyan? Dünyada bi sesleri kalacak mı? Baki kalan bu kubbede bir hoş seda?

Bir gün hiç doğamadı güneş ve bitti.

Olacak ve bitecek, sonra bi 500 yıl rahat. O 500 yılda yine her şeyi unutacaklar. Bugünden öncesi de unutulmadı mı? Ecdad at üstünde uyurken yüzyıllar Rönesanslarla ve savaşlarla geçmedi mi? Birileri düşe kalka ilerledi. Bizimkiler attan inip eşeğe bindiler, kimse fark etmedi. Dersaadet, Bab-ı Ali, Konstantiniyye, Konstantinopolis, İstanbul onlarca kez yandı, yıkıldı. Padişahlar katledildi, askerler ayaklandı. Halk, bi padişahı tuttu bi askerleri tuttu. İkisinde de kaybeden oldu. Ne yangınlar gördü bu halk. Ne tutuşan Keremler gördü. Hepsini de unuttu. Bütün Keremler Keremcan oldu, yine de kimsenin aklına bi şey gelmedi. X, Y ve Z kuşakları geldi, hepsi de eşdeğeriyle yandı.

Eşdeğeriyle yanyana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.

Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.

Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Şairler, şiirler geziniyor ortalıkta. Kim olduğunu şıp diye anlıyor Keremcanlar ve Aslısular. Daha geçen tivitlemişler çünkü. Bundan 500 yıl önce şarkılara yazarmış insanlar sözlerini unutulmasın diye. Göç edenlerin dilini korumasının tek yolu belki de. Ay ışığında aşık olduklarını uydurup da yazmışlar ne güzel. Ay ışığında kimse birbirini tam görmüyor tabi. Ahmet Haşim açıkça ya da ‘aşıkça’ demiş bunu: Karşıda yemek yiyen fakir ailenin kirli kızları, yüzlerine vuran ay ışığı içinde birer murassâ (süslü) hayal olmuşlardı (https://ahmethasim.wordpress.com/2008/08/22/ay/).

yo me enamoré de un aire
ben bir havaya aşık oldum
de un aire de una mujer
bir kadının havasına
una mujer muy hermosa
çok güzel bir kadının havasına
linda de mi corazón
kalbimin güzeline
yo me enamoré de un aire
ben bir havaya aşık oldum
linda de mi corazón
kalbimin güzeline

yo me enamoré de noche
ben gece aşık oldum
en luna ella me engaño
beni ay ışığında kandırdı
si esto era de día
bu gündüz olmuş olsaydı
yo no daba amor
aşık olmazdım
yo me enamoré de noche
ben gece aşık oldum
yo no daba amor
aşık olmazdım

si otra vez me enamoro
bir daha aşık olursam
de un aire de una mujer
bir kadının havasına
de una mujer muy hermosa
güzel bir kadının havasına
linda de mi corazón
kalbimin guzeline
si otra vez me enamoro
bir daha aşık olursam
sea de día con sol
güneşli bir gunde olsun!!

if i fall in love
bir daha aşık olursam
sun above me love
güneşli bir gunde olsun!!
it won’t be by moonlight
Ay ışığında olmasın
won’t be by moonlight
Ay ışığında olmasın
moonlight, moonlight
ay ışığı, ay ışığı

oh if i get to you
eper sana gelirsem
all i’m wanted to
bütün istediğim
it won’t be by moonlight
ay ışığında olmasın
won’t be by moonlight
ay ışığında olmasın
moonlight, moonlight

won’t be by moonlight
ay ışığında olmasın
moonlight, moonlight
ay ışığı, ay ışığı
won’t be by moonlight
ay ışığında olmasın
moonlight, moonlight
ay ışığı, ay ışığı

(http://ceviri.alternatifim.com/data.asp?ID=17497&sarki=Ladino+Song&sarkici=Oi+Va+Voi)

Ladinolarla Ahmet Haşim’in ortak özelliği Ay ışığından çok çekmiş olmaları bence. Dünyadan geçip gidenler ortak hisleri paylaşıyor belki de. Halbuki bizler de gideceğiz. Aynı Ay’la büyülenip aynı çirkin kızları oğlanları göreceğiz. Doğudan batıya gider gibi bu dünyadan gideceğiz. Şimdi ne kadar uzak olsak da sonumuz tek noktada birleşecek. Başladığımız yere dönemeyeceğiz . Çünkü dönersek hepimizin enerjisi farklı olacak ve uyumsuzluk yaşayacağız (dependent path, you know?).

Aramızda dağlar yollar yıllar var iken
Beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş
Sargın yaprakmışım dallarına
Yangın toprakmışım yağmurlarına

Yollar devam etmeli ve hep ileri gitmeli. Geri dönüşü olmayan yol diye boşuna demiyorlar. Zaman geçiyor çünkü. O da bi boyut mu değil mi hala kararsızlık var. Gerçi, düşünelim ki Ay ışığında yavaş yavaş Bitez’e yaklaşıyoruz. Hangi çağda olduğumuz fark eder mi?

İpekli mendilimi o rüzgar aldı.

500 yıl gitmiştik, hemen geri gelebilir miyiz? Teşekkürler. Marmara civarında Ay tenli birine gönül veren birisinin şarkısı var. İsim vermeyeceğim ki aramanın ve bulmanın kıymeti olsun. O düşlemiş, yazmış, söylemiş. Hangi birini yapabildik bugüne kadar? Unutmaya çalıştık, karaladık ve içimize attık. Ee sonuç? Dersaadet oldu Şehr-i Hüzün.

Senin derinlerinde bir yerde buldum
Sımsıkı sarılacak, karışacak köklerimi
Görmek, beraber olmak seninle
Çok güzel belki ama,
Düşlemek bambaşka

Hayal edenler için 500 yıl sonrası da mümkün. Gelin gidelim ve bugünün kazananı belli olsun:

 

 

Denize özenmiş iskele
Üstüne binse de içine çekti onu
Çürüdü zamanı unutunca
Hesapsız atlayınca uçurumlardan

Gelmesi gereken gelecek. Hazırlık yapmak faydasız.

Uzaklarda bir yerlerde bir şeyler kök salıyor.