Hayatının kontrolünü eline almalısın. Gülümsedikçe evrenin sana gözlerindeki ışıkla yanıt vereceğini de unutma. İnsan unuttukça ileride hatırlamak üzere bir yere saklar aslında anılarını. Çünkü o anılar küflü dolaplarda saklanmaya değil gül kokulu sandıklarda saklanmaya layıktır. Anneannenizin size yaptığı çeyizler kadar değerlidir. İşte evren bizlere gelecek için geçmişi sunar. Yıllar önce sevdiğiniz birini tekrar görünce “İşte bu o! Hayatımın aşkı!” demenizin sebebi de zamanın size oynadığı oyundur. O zaman, ki kuantum enerjisinin tek taşıyıcısı, size geleceği vaat ederken sizi sizden iyi tanıdığını bilir. Siz de nasıl olur bu diye hayret edersiniz. Dünyada ve evrende hiçbir şey saklı değildir halbuki. Her şey o kadar açıktır ki parlak ışığı yüzünden geleceği göremediğimizi sanırız. Işık ise hep bizimledir. Gelin kendimizi ışığa sunalım…

AYDINLANMA ZAMANI (kitap tanıtım yazısı) Yazar: K. Monica Strawback

Yukarıda gördüğünüz alıntı  narin parmaklarım tarafından bilgisayar klavyesinde üretilmiş olup uydurma esnasında hiçbir beyin hücresi kullanılmamıştır. Anlamaya çalışmayın, sıyırırsınız.

Sonu hiçbir yere varmayan cümleler uydurma sanatına kişisel gelişim denir. Bu öyle bir ‘sanat’tır ki postmodernizmin hortlattığı kuantumcu şarlatanlar kadar ahir zamanlardan beri din tacirleri tarafından da kullanılır. Okudukça bir yere varacağına inanırsınız ama bittiği zaman ‘ne oldu şimdi’ diye kendinize sorarsınız. Elden ele dağıtılan ‘sözde’ dinci risaleler ne ise bu bir takım kişisel gelişim kitapları da aynı işlevi görür. Gelin, bu işin adını koyup örnek verelim.

Ülkemizde bazı oluşumların saf niyetle ortaya çıktığını var sayalım ve kendini bu amaçla ortaya koyan insanlara da “Kral çıplak!” diyelim. İlk örnek, Aktiffelsefe- Yeni Yüksektepe Kültür Derneği olsun. (http://www.aktiffelsefe.org/aktiffelsefe-nedir/ ) Kendileri tanıttıkları şekilde gerçekten doğu ve batı felsefelerine uzanan, temel eğitim seminerleri yapıyorlar. Bunlara katılarak giriş düzeyinde felsefi fikirleri öğrenebilirsiniz. Bazen gönüllü organizasyonlar yaparlar ve bunlar çevre temizliği, huzurevi ziyareti gibi etkinlikleri kapsar. Zaman geçirmek için gerçekten de güzel etkinliklerdir. Temel eğitim seminerleri bittikten sonra ise aidat verdiğiniz üyelik süreci başlar (temel seminerler ücretsizdir). İlerledikçe farklı konularda eğitim almaya başlarsınız ve burada size ‘ezoterik’ bilimlerden bahsetmeye ve kendilerince neredeyse peygamber gibi mucizeleri ile anlattıkları Jal ve Guzman’ı tanımaya başlarsınız. Bu aşamadan sonra işler saçmalaşmaya başlar. Derslerin birinde insanların önceden Ay’da yaşadığını, oradan Dünya’ya geldikleri, sonra da Mars’a gidecekleri gibi AKIL DIŞI şeyleri çok normal gibi anlatırlar. Bunlarla ilgili insanların deneyimlerini anlattığı şeyleri ekşisözlük gibi yerlerde de bulabilirsiniz. Benim dikkatimi çeken ise kendimde gözlemlediğim değişiklikler. Üniversitede politik ve ideolojik görüşüne göre yaşamaya çalışan biri olarak giderek pasifize olmaya başladığımı fark ettim. Hiçbir zaman sürekli “eylem eylem eylem yapalım” diye sayıklayanlardan olmadığım için kendi pasifliğimi biraz açmam lazım. Sorgulamama, boyun eğme, kadercilik olarak sayabileceğim davranışlar bende etkin olmaya başladı. (Araya girelim: https://www.youtube.com/watch?v=SAsC0zifeTU ve bundan sonra şu yazı da ayrıca tartışılabilir: http://sendika10.org/2016/03/ted-konusmalari-ve-modern-sarlatanlik-anil-aba/ ) Yaklaşık bir yılımın sonunda bünyeme zarar veren bu dernekten uzaklaştım. Kendilerince hala doğru yoldalar ama nerede bizim özgür düşünen akıllarımız? (özgür düşünce belki ayrıca tartışılmalıdır) Kişisel gelişimimizi gerçekleştirelim derken bilmeden inananlardan, görmeden bakanlardan olma tehlikesi her zaman mevcut. Bize cenneti vaat eden ne varsa koşarak kaçmalıyız belki de (emin değilim, düşüneceğim). Cennet kimin elinde ki bize verecek? Metin Hara mı verecek, seansına 1000 dolar (?!) isteyen Aykut Oğut mu? (bu da ayrıca anlatılabilir, az kitaplarını okumadım)

Cennet de sendedir, cehennem de – Ömer Hayyam

Yukarıda anlatılan dernekten sonra gelelim daha sert konulara: Fetö denilen, -kimolduğunubilirsinsen- topluluğu. (burada cemaat demeyeceğim, çünkü adları Berkecan Topluluğu olsaydı ve yine aynı faaliyetleri yapsalar bize sevimli görünecekken cemaat adıyla din vurgusu öne çıkarılıyor. Halbuki herkes bilir ki bu adamların dinle ilgisi yoktur, din sadece para, güç, makam öncesi geçici bir adımdır.) Dikkat çekmek istediğim nokta, bu insanlık düşmanı homosapienslerin (homo deyince bu biz değiliz sanarlar) kullandıkları dil ve şarlatanlarla olan benzerliği. Kendilerini her konuda fikir beyan etmek zorunda hissettiklerinden herhalde, kadınlara da tavsiyeler vermiş hocalar ve efendiler. Kadın sorunlarına olan yaklaşımları Muhafazakarlığa Karşı Feminizm (http://www.pandora.com.tr/urun/muhafazakarliga-karsi-feminizm/272772) kitabından okunabilir. Pek kıymetli düşünceleri beyinlerinden sızmıştır. Sızıntı dergisinde mazlumların kutlu yürüyüşü ve en sonunda ne olduğu belli olmayan bir şeyle taçlanacak kurtuluş anlatılır sürekli. Öylece okursunuz ve sonunda yine elle tutulur bir sonuç yoktur. Adamın vidyolarındaki mesajı anlayabilen müritlerine ise helal olsun! “Acıyacaksınız burada çektiğiniz ızdıraplar değil, orada da gerçekten ızdırap içinde kıvaranan, tarih nezdinde ızdırap içinde kıvranan, tarihin sayfalarında, paragraflarında, satırlarında lanetle yad edilen o cebabireyi gördüğünüz zaman sizde üzülecek iki büklüm olacaksınız” (http://haber.sol.org.tr/toplum/fethullah-gulenden-yenikapi-mitingi-sonrasi-yeni-video-164862)

Ne olmuş tarihte? Kim kimi görünce iki büklüm? Konu ne? Bu bir tehdit mi? Sanırım öyle. Yıllardır bu adamların peşinden gidenler, yazılarını takip edip konuşmalarını izleyenler ne biliyor, ne öğrendi? Safsata bilimi ve edebiyatında master yapmış bir adama “Hacı, şurda yanlışın var” desek adam bizi çarpar maazallah! Ne kadar da kendinden emin! Aklında hiç ‘acaba?’ yok. Nasıl bir kafadır, insan merak ediyor.

Sorgulamadan inanmak noktasında hangi topluluk sizi kuşatmışsa kırın o çemberi! Adının hiçbir önemi yok. Mutluluk (dincilerin lügatında saadet) insanlara birileri tarafından bahşedilen bir lütuf mu? Milyonlarca yıllık evrimimizde bitkileri hayvanları evcilleştirmişiz. Aklımızı da evcilleştirmişiz, yontmuşuz (bkz. Tüfek Mikrop Çelik). Geldiğimiz noktada neden aklımızın iplerini sahne arkasındakilere verelim? Bu dünyada biz de varız, ve var olacağız! Akılla! Hem de size rağmen!

Hayal etmemişsin kim bilir kaç yıl bir kez bile